Bahçeli’nin açıklamaları ve TUSAŞ saldırısı: Öcalan üzerinden çözüm mümkün mü?
1 Ekim 2024’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında dikkat çeken bir olay yaşandı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DEM Parti’nin milletvekillerinin ellerini sıkarak beklenmedik bir hamle yaptı. Bahçeli, geçmişte HDP ve onun devamı niteliğindeki DEM Parti’yi sert şekilde eleştirmiş, kapatılması gerektiğini sıkça dile getirmişti. Buna rağmen, bu jestiyle siyasi çevrelerde ve kamuoyunda şaşkınlık yarattı.
Bahçeli, bu davranışının insani bir görev olduğunu ve Türkiye’de barışın sağlanabilmesi adına yapılan bir adım olarak görülmesi gerektiğini vurguladı. MHP lideri, gerginlik yerine uzlaşma ve diyalog yolunu tercih ettiğini belirterek, Cumhur İttifakı’nın bir parçası olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına destek gösterdiğini ifade etti.
Bu hamlenin yankıları konuşulmaya devam ederken Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim tarihli açıklaması, Türkiye siyasetinde ve özellikle milliyetçi hareket tarihinde alışılmadık bir dönemeç olarak karşımıza çıkıyor.
Milliyetçi çizgisi ve terörle mücadeleye dair sert tutumuyla bilinen Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın meclise gelmesi ve örgütünü tasfiye etmesi önerisini dillendirmesi, Türkiye siyasetinde şok dalgaları yarattı. Devlet Bahçeli’nin açıklaması, sadece MHP tabanında değil, genel olarak Türk siyasetinde derin bir kırılmaya yol açabilecek potansiyele sahip. Ancak bu tartışmayı doğru bir çerçeveye oturtabilmek için Bahçeli’nin açıklaması, salt bir siyasi manevra olarak değil, bir devlet adamının sorumluluk bilinciyle yaptığı bir fedakarlık olarak değerlendirilmelidir. Bahçeli, siyasi kariyerini riske atarak bu açıklamayı yaparken, sırtında bir küfe taşıdığını ve bu küfenin ağırlığının yalnızca kendi siyasi geleceği değil, Türkiye’nin geleceği olduğunu ifade ediyor. Hamlenin arkasındaki stratejik akıl ve devlet sorumluluğu Türkiye’nin geleceğini şekillendirebilecek bir adım haline getiriyor.
Tabanında infial yaratacağını, hatta siyasi kariyerini sona erdirebileceğini bilerek bu açıklamayı yapması, Bahçeli’nin devletin çıkarlarını kişisel çıkarlarının önüne koyduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan güveni ve devlete olan inancı, bu hamlenin arkasındaki en önemli motivasyonlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Peki, Bahçeli’nin bu açıklamasının arkasında yatan stratejik ve politik motivasyonlar nelerdir? Bu hamle, Türkiye’nin siyasi geleceği açısından ne anlama geliyor?
BAHÇELİ’NİN AÇIKLAMASI: ONTOLOJİK BİR KIRILMA
MHP’nin milliyetçi ve anti-terör duruşu, parti tabanı için sarsılmaz bir ilkedir. Öcalan gibi bir figürün meclise gelmesi, örgütünü tasfiye etmesi ve ardından umut hakkından yararlanmasının düşünülmesi, bu tabanın hassasiyetlerini derinden yaralayabilecek bir söylem olarak öne çıkıyor. Ancak Bahçeli, bu açıklamayı yaparken milliyetçi hareketin temel ilkelerinden ödün vermiyor, aksine uzun vadeli bir devlet aklının devreye girdiği bir strateji izliyor. Zira terörist başının gerçekten TBMM’de hitap etmesinin de affedilip salıverilmesinin de söz konusu olmadığını düşünüyorum. Büyük fedakarlıkların göze alınabileceğini ifade eden bir söylem.
Erdoğan çözüm sürecine dair sert eleştirilere karşı “gerekirse baldıran zehri içeriz” diyerek barış adına büyük fedakarlıklar yapmayı göze aldığını ifade etmişti. Devlet yine “baldıran zehri” içiyor”. Bahçeli, bu hamlesiyle benzer bir sorumluluk üstleniyor, ancak bu sefer hedef yalnızca PKK ile mücadele değil, Türkiye’nin güneyinde oluşturulmak istenen terör devleti projesinin de boşa çıkarılmasıdır.
CUMHUR İTTİFAKI VE TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ STRATEJİ
Bahçeli’nin bu açıklamasını, Cumhur İttifakı’nın Türkiye’nin terör sorununu sonsuza kadar bitirme planının bir parçası olarak okumak gerekiyor. Terörle mücadelede yeni bir sayfa açılması ve bu sorunun Türkiye’nin geleceğini rehin alan bir mesele olmaktan çıkması için olağan dışı adımların atılması gerektiği bir dönemdeyiz. Burada en önemli unsurlardan biri, Türkiye’nin güneyinde ABD ve İsrail destekli bir terör devleti kurulma çabasıdır. Bahçeli, bu projenin önünü kesmek ve Türkiye’nin güvenliğini garanti altına almak için bu radikal hamleyi yapıyor.
PKK’nın yıllardır devam eden silahlı mücadelesi, özellikle son dönemde Suriye ve Irak’ta ABD’nin desteğiyle daha kurumsal bir yapıya bürünmüş durumda. Bahçeli’nin işaret ettiği nokta da tam burada devreye giriyor: Öcalan’ın örgütünü tasfiye etmesi, bu yapıdaki kırılmayı sağlayabilir mi? Öcalan’ın ideolojisi üzerine temellendirilen bu terör organizasyonunun, Öcalan’ın bizzat müdahalesiyle sona erdirilmesi ihtimali, Bahçeli’nin bu riskli hamlesini anlamlandıran en önemli unsurlardan biridir. Eğer bu hamle başarılı olursa, Türkiye’nin güneyinde oluşturulmaya çalışılan bu terör devleti projesi de çökmüş olacak.
ÖCALAN ÜZERİNDEN ÇÖZÜM MÜMKÜN MÜ?
PKK’nın silahlı mücadelesinin sona erdirilmesi ve bu süreçte Öcalan’ın devreye girmesi, bugüne kadar tartışılan çözüm modellerinden oldukça farklı bir noktada duruyor. Ancak burada kritik olan, Bahçeli’nin “bir tek ananın gözyaşı dinecekse” söylemidir. Bu terörü Türkiye’nin gündeminden kalıcı olarak çıkarmaya yönelik stratejik bir hamledir. Süreç, Türkiye’nin terörle mücadelede zayıfladığını değil, aksine kararlılıkla terörü bitirmek için farklı yollar denediğini göstermektedir.
BAHÇELİ’NİN AÇIKLAMASI SONRASI TUSAŞ SALDIRISI
23 Ekim 2024’te Türkiye’nin savunma sanayii şirketlerinden TUSAŞ’a yönelik PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırısında 5 kişi şehit olmuş, 22 kişi ise yaralanmıştır. Bu saldırı, Türkiye’nin kritik savunma projelerini hedef alan ciddi bir eylem olarak dikkat çekmiştir.
Bu saldırının arka planında, PKK’yı destekleyen küresel güçlerin ve örgütün bölgesel istikrarsızlık yaratma çabaları yatmaktadır. Özellikle Türkiye’nin savunma ve havacılık projelerindeki ilerlemeleri, bu tür eylemleri teşvik eden güçler tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. TUSAŞ’ın saldırı hedefi olması da, Türkiye’nin savunma sanayiinde kazandığı başarılara darbe vurma çabasını göstermektedir.
Saldırının zamanlaması ve hedefi dikkate alındığında Bahçeli’nin açıklamasının, PKK’yı kontrol eden küresel aktörleri fazlasıyla rahatsız açıkça görünüyor. PKK’yı jeopolitik çıkarları doğrultusunda bir baskı aracı olarak kullanan emperyalist güçler, Türkiye’nin bölgedeki etkisini sınırlandırmaya çalışmaktadır.
Devlet Bahçeli’nin PKK elebaşı Abdullah Öcalan hakkındaki açıklamaları, normal şartlarda terör örgütü için potansiyel bir fırsat olması gerekirken, örgütte tam tersi bir etki yaratmış, büyük bir panik ve korku doğurmuştur. Bahçeli, Öcalan’ın tecridinin kaldırılıp Meclis’te örgütün silahsızlanması çağrısını yapmasını önerdiğinde, bu çağrı terör örgütü için bir varoluşsal tehdit anlamına gelmektedir. Çünkü Bahçeli’nin bu hamlesi, terör örgütünün
tamamen tasfiyesine yönelik bir devlet stratejisini ortaya koymaktadır. Bu strateji, örgütü destekleyen küresel aktörlerin de çıkarlarına ters düşmektedir.
Bu film daha önce, 2015 yılında, Türkiye’nin çözüm sürecine dair iradesi varken de izlenmişti. O dönem de devlet, barış ve çözüm yolunda önemli adımlar atmış, ancak bu süreç bizzat PKK ve küresel işbirlikçileri tarafından sabote edilmişti. Şimdi de benzer bir senaryonun tekrarlandığını görüyoruz. Bahçeli’nin barışçıl çözüm önerisi getirmesi, PKK’yı köşeye sıkıştırmış ve örgüt, bu durumdan kaçmak için TUSAŞ gibi stratejik hedeflere saldırarak agresif terör eylemleri gerçekleştirmeye başlamıştır.
Terör tehdidi varlığını sürdürdüğü müddetçe, Türkiye’nin tüm milli savunma kapasitesiyle mücadeleye devam edeceği aşikardır. Bahçeli’nin açıklamaları, bu mücadeleye farklı bir perspektif katarken, güvenlik güçleri operasyonlarını kesintisiz sürdürmektedir. Nitekim bu gece Irak ve Suriye’de terör örgütü hedeflerine yönelik 32 noktaya eş zamanlı operasyon düzenlenmesi, Türkiye’nin terörle mücadelede hiçbir zaafiyet göstermediğinin somut bir göstergesidir. Türkiye, bölgesel terör tehditlerini bertaraf etmek amacıyla askeri gücünü kullanmaktan çekinmemekte ve terörün kökünü kazımak için kararlı adımlar atmaktadır.
Bu operasyonlar, Türkiye’nin sınır ötesi harekâtlarla terör örgütlerinin lojistik ve stratejik noktalarını hedef aldığını ve terörü kaynağında bitirme amacını ortaya koymaktadır. Bahçeli’nin açıklamaları bu stratejinin siyasi ayağını oluştururken, sahada operasyonlar hız kesmeden devam etmektedir. Hem iç hem dış cephede teröre karşı verilen bu mücadele, Türkiye’nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma iradesinin bir sonucudur.